Blog

Palm Yağı Düşman Değil

İklim değişikliğini konu edinen “Years of Living Dangerously” dizisinin ilk bölümünü izlediyseniz palm yağının oldukça kötü bir şey olduğunu düşünüyor olmalısınız.

Amerikalı sivil toplum örgütü ‘Uluslararası Koruma’ (CI) başkan yardımcısı Harrison Ford, Endonezya’da önceleri palm bitkileri yetiştirilen yanmış arazilarin üzerinde uçarken ve yetim kalmış orangutanları ziyaret ederken bu yıkıma karşı bir şeyler yapma dürtüsü hissetmeniz gayet doğal.

Bu yüzden bir çevrecinin “palm yağı değil düşman olan, nerede ne nasıl yetiştirildiği asıl değiştirmemiz gereken” dediğinde şaşırabilirsiniz.

Gıdasal yağlar arasında palm yağı aslında gayet zararsız. Öncelikle palm bitkisi oldukça verimli bir ağaç. Soya ya da kanola gibi yağlı tohumlara oranla hektar başına 4 ila 10 kat daha çok yağ elde ediliyor.

Bir başka deyişle, daha az alanda daha çok miktarda yağ elde ediliyor. Palm yağı dünyanın yağ ihtiyacının %38’ini karşılarken yağ ekinlerine ayrılan alanın yalnızca %5’ini kaplıyor. Yağa talebin gün geçtikçe arttığı bir dünyada daha az alana ihtiyaç duyması oldukça iyi bir nokta.

Muhtemelen her gün siz de palm yağı tüketiyorsunuz; yalnızca farkında değilsiniz. Büyük çoğunluğunun üretildiği ve tüketildiği Asya’da palm yağı mutfaklarda yaygın kullanılan bir yağ. ABD’de ise market raflarındaki ürünlerin yarısında ya palm yağı ya da türevlerinin kullanıldığı tahmin ediliyor.

Yani evet; yediğiniz kurabiyelerde, kelerde, margarinlerde, rujlarda, losyonlarda, şampuanlarda, diş macunlarında ve pek çok paketli gıda ile kişisel bakım ürünlerinde palm yağı bulunuyor. Bunun sebebi palm yağının çok yönlü yapısıyla gıdalara ve işlenmeye açık olmasıyla trans yağ içermemesi.

Palm yağı aynı zamanda oldukça değerlidir de. Üretici ülkelere onlarca milyar dolarlık gelir; 6 milyon kişiye de iş sağladığı tahmin ediliyor.

.

Her şey bu kadar iyi mi peki? Değil.

Orman alanlarının yok edilmesi, bataklık alanların kurutulup oralarda palm bitkisi yetiştirilmesi, yerel topluluklar arasındaki arazi anlaşmazlıkları vs küresel çapta palm yağının patlama yapmasının kötü sonuçları. Sorunların kaynağı da, tropik ormanların yok edilmesini göz ardı edip çok fazla palm bitkisi yetiştiriciliği yapılması.

Bu tropik ormanlar yiyecek, ilaç ve diğer materyaller için kritik bir kaynak. Hava durumlarındaki aşırılıkları düzenlemede, yerel halkı fırtına ve sellerden korumada bir tampon görevinde. Ayrıca orangutanlar da dahil olmak üzere, dünyanın eşsiz ve tehlike altındaki hayvan türlerine ev sahipliği yapıyor.

Ormanların yok olması yalnızca yerel halkların sorunu olmaktan çok uzak. İklim değişikliğini tetikleyen sera gazı salınımının en büyük kaynağı orman alanlarının yok edilmesidir.

O halde ne yapmalı? Kek kurabiye yemeyi bırakmalı mı? Ya da Endonezya palm yağı üretimini bırakmalı mı? Hayır.

Palm yağı üretimiyle orman alanlarının yok edilmesi birlikte anılmak zorunda değil. Aslında bu ilişkiyi kırmak ve palm yağını daha sürdürülebilir yöntemlere yönlendirmek için büyük gayret gösteriliyor.

Palm yağının sürdürülebilirlik denetleme mercii RSPO; palm yağı üreticilerinden Uluslararası Koruma gibi pek çok sivil toplum kuruluşunun da aralarında bulunduğu bir network.

RSPO, palm yağı sanayii için bir sürdürülebilirlik standardı getirdi ve yalnızca 6 yıl içerisinde tüm üretimin %16’sını sertifika programına bağlamayı başardı. Buna ek olarak da pek çok büyük üretici gönüllü olarak bu standartların üzerine çıkıyor.

Tüketici olarak sizin de söz hakkınız var. Ve bu hakkı kullanmalısınız da. Eğer beğendiğiniz bir ürün palm yağı içeriyorsa, üretici firmayla iletişime geçin ve onlara sertifikalı palm yağı kullanmalarını söyleyin. Sertifikalı üreticilerden tedarik ettiklerini söylerlerse de ürün etiketinde belirtmelerini; böylece tüketicilere dünyayı korumada doğru seçimi yapmalarında yardımcı olmalarını söyleyin.

Daha fazla bilgi için:  http://blog.conservation.org/2014/04/why-palm-oil-isnt-the-enemy/#sthash

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir